Bir Askerin Ardından Kalanlar...
Telefon çaldı. Ağabeyi arıyordu, Ağlıyordu... Öldü dedi, şehit oldu.
İnanmadım. Bu sefer ben aradım. Doğruydu... Aklıma arkadaşlarımı aramak geldi.
Yani arkadaşlarını... Gözlerim artık doluluğuna karşı koyamıyordu, Akıyordu
yaşlar... Uzuyordu yıllar gibi dakikalar.
Her zaman ki bir akşamüstü telaşesi vardı sokaklarda İnsanlar hiçbirşeyi
umursamıyordu, Koşturuyorlardı oradan oraya, Kimin umurundaydı ki! Nasıl olsa
herkes kendi dünyasında yaşamıyor muydu? Birkaç adam bekleşiyordu kapının önünde.
Merdivenleri üçer beşer çıkmaya başladık arkadaşımla Bir solukta çıktık,
Annesini gördük, Babasını da... Oturuyorlardı. Sessizliğin ve hüznün içinde
boğuluyorlardı aslında Ama oturdukları yerden kalkamıyorlardı. Güneş batmış,
mekanlar çökmüş, zaman yıkılmıştı.
Albümlerdeki yüzlerce fotoğraftaki yüzü Şimdi gazetelerdeydi,
televizyondaydı. O yok artık, Bizi yaşayan kalbi yok. Bitti...
Umutsuz olmak istemiyorum ama O yok artık. Aslında yeryüzü çok gördü onu
Kalabalığın arasında kuş gibi çırpınan varlığını çok gördü. Dalgın yüreğini çok
gördü, Bizim için çarpan, kaygı dolu yüreğini... Bir biz görmedik Ve kimse bir
şey yapmadı, sonra da yapamadı zaten.
O
yok artık, bu kesin. Gelinecek bir yere de gitmedi. İşte geldim artık,
hayırlısıyla döndüm diyemeyecek. Yorgun bedenini, zihnini, ruhunu dinlendiremeyecek. Ve fotoğraflarına bakacaklar, Oralarda niye, ne amaçla
bulunduğunu bile bilmeyen Neyin mücadelesini verdiklerini bile anlayamadan Sonuç
değil, sonuca giderken verilen mücadeleyi sorgulayamadan Giden, onun
fotoğraflarına Buruk, acı bir bakış olacak bu.
Hayatı rüzgar gibi akıp geçerken, Uğultulu bir rüzgar gibi akıp geçerken
Ve onu oralara sürüklerken, Nerelerdeydiniz?
O
yok artık. Onun yüreğindeki bizlerde yokuz Yani onunla tanımlanan bizlerde
öldük onunla. Şimdi yeni bir tanıma alıştırmalıyız kendimizi Umutsuz olmamak
gerektiğini biliyoruz bu acımasız zamanda.
“Vatan için her ölüm kahramancadır, hepimizden önce yaşadı bu
kahramanlığı ve şehit oldu” dedi birisi. “O artık bizimde oğlumuz ve Silahlı Kuvvetlerin bütün
askerleri de sizin” diyordu bir başkası.
Onu uğurlamaya gelmiş, Birçok insan görüyordum şimdi. Gözlerinde hüzün,
acı, ve kabullenemeyiş dolu bir sürü insan. Evet bende kabullenemiyordum. İçime
bir şey yerleşmişti. Ne yapsamda çıkaramıyordum. Bazı zamanlar konuşmak, içinizi
dökmek rahatlamak istersiniz ya, işte öyle bir şeydi bu Ama çıkmıyordu. Belki de
içime o yerleşmişti...
Şimdi şehrin ana caddesinde yürüyorduk. Kalabalıktık. Ben, bir arkadaşım
ve biri daha... Ve o... Dördümüz eskiden beri hep beraberdik O an da öyle
oluyordu. Peki ama etraftaki bunca insan da neyin nesi oluyordu?
Bir kız vardı o kalabalığın arasında... Sadece onun gördüğü Ve birkaç
insanın daha... Nasıl bir ayrılış bu? Geliyorsun giderek! İsyanı Uludağın
tepesinden duyuluyor, gözyaşları ise, zamanın durdurduğu Ve zihnime kazıdığı
birkaç andan biri.
Şimdi toprak kucaklayacak onu. Artık istese de kımıldayamaz. Bağladı
ellerini kollarını sessizlik, Çaresiz bile değil artık. O dileğince yaşayamadı
ömrünü. En yüksek mertebede olması tek avuntumuz. Şimdi çocuklar ve büyükler
çiçeklerle örtüyorlar üstünü.
Ve herkes dağılıyor
En son biz çıkıyoruz o bahçeden
Üç arkadaş...
Babasına bir resmini, Annesine tabutuna sardıkları bayrak, Onunla daha
paylaşacağı çok şey olan insanlara hüzün, Cadde ortasındaki kıza gözyaşı, Bana,
bir arkadaşına ve birine daha burukluk, Gazetelerde bir kaç resim, İki üç gün
sonra kuruyacak çiçekler, İşte geriye kalanlardan birkaçı...
Aslında şimdi biz neyiz biliyor musun? Kalabalık arasında anne babasını
kaybetmiş küçük çocuklar gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir
dünyada, Birşey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen Yada kaybettikten sonra
anlayan çocuklar gibi. Ama olsun, keşke herkes bizim gibi olsaydı...
Bizde çıkıyoruz o bahçeden... Yanından ayrılıyoruz, Şimdilik...
Uzaklaşırken son kez başımı çevirip arkama bakıyorum. Hepimiz hızlı adımlarla
uzaklaşıyoruz. Gözyaşlarımızı birbirimizden saklıyoruz. Halbuki daha yaşanacak
ne yazlar, baharlar, mevsimler vardı demek geliyor içimden. Yutkunuyorum ve
susuyorum.
Gittin... Şimdi yazlar, baharlar
değil koca bir ömür girdi aramıza...Biliyoruz ne sen dönebilirsin artık, ne de
biz kapıyı açabiliriz sana...
Uğur
Çelikkol 17. 11. 1997 Pazartesi